şşmlml
   
  BENİ BEYENMIYIRSIN
  Yarışma Adları
 

Kış olimpiyatları

TRT sayesinde spor kavramının gerçek anlamını kaybetmediğimiz yıllardı. Şimdiki gibi spor studyosu, spor gecesi, star spor başlıklı programlarda sadece futbol işlenmezdi. Dönerken donlarını görmek için can attığımız Iskandinav kızlarının artistik patinaj yarışmaları izlerdik doya doya (bkz: Katarina Witt).

Soluk soluğa kalmış yarışmacıyı çeken kameramanla birlikte, aynı görüş açısı ile, altta sırayla hakemlerin puanları çıkacağı zaman, sanki puanlar bize veriliyormuş gibi heyecanlanır, hatta terlerdik. En güzel yarışmacıyı seçer, o yüksek puan alsın, o kazansın isterdik, sanki teyzemizin kızıymış gibi. “Ulan bu kızların hepsi de mi güzel olur, çıtır olur, bu ne kusursuz cenabdır” diye iç geçirir, sunucuların verdiği “14 yaşında olmasına rağmen girdiği tüm şampiyonalarda 1. olmayı başarıyor.

Gerçekten onu izlemek büyük bir zevk” gazı ile hop oturur hop kalkardık. “Ahh ne diyosun zevk ki ne zevk”… Parliament Pazar Gecesi Sinemasında olduğu gibi patlamış mısırımızla izlerdik, film gibi. Yaşardık o dönüşleri, gülerdik o düşüşlere. Düşünce “Siterim ulan yarışmasını püsürüğünü, rezil-i rüsva olduk… gidiyorum ben” deyip, kenara yöneleceğini sandığımız yarışmacı, daha kıçının acısı geçmeden bi sonraki kombineye girişir, çift salto, ters parendeyle hiçbi şey olmamış gibi sırıtırdı jüriye.

Adını öğrenmek istemediğimiz bi kaç yarışma vardı bu olimpiyatlarda. Biz daha kulplu beygire alışamamışken bu garip, yılda bir gördüğümüz yarışmaların adlarını nasıl aklımızda tutabilirdik. Zaten onlar bizim için spor değildi ki. Ne zaman bi hareket olucak, ne zaman düşecekler, ne zaman sayı olacak, ne zaman gol olucak amaçlarıyla izlerdik.

Bu adını bilmediğimiz yarışmaların ilkinde, koca bi kızağı buz tutmuş dere yatağına benzer bi yerde “huop huop huaap huaaap” diyerek itip “ıh! ıh! ıaah!” ile iki ila dört kişi kızağın içine atlar, yeni gelin ürkekliğiyle başlarını eğiverirler, kamlumbağa gibi olurlardı. O koca şey, kutr kutr kutur sesleriyle buzun üzerinde hızlanır, içindekilerin kasklarını titretirdi. Annemiz soyduğu elmayı elimize verirken “La ne bu böle… Bu koca koca adamların başka işi yok mu… Giymişler taytları vız vız vız kayıyolar… Sen de bunu izliyon… Açsana çarkıfeleği” derdi. Biz de ne zaman ters devrilcekler diye beklerdik. Hatta çıkışta “Bak… bak… biri çükünü kaşıdı ittirirken… Kesin devrilir bunlar” gibi gayet terimsel yorumlarla ev ahalisi ile iddiaya girilirdi. Devrildiğinde de, “ben dediydim” eşliğinde ağır çekim görüntüleri izlenir “Ba ba bak… ulan ulan… Bak nasıl yanlış çevirmiş orda… Hiç öle hata yapılır mı, ben olsam” yorumu eksik edilmezdi.

Diğer yarışma ise, yuvarlak bi ütüyü karşıdan bi amca atıyor, ellerinde garip süpürgeler olan hademe kılıklı amcalar da fıst ffısst fırrrst fışş fıt fıtı fıtı diye önünü temizliyorlar. O zamanlar amacını anlayamadığımız bu yarışma büyük ihtimal, sidik yarışı ile aynı mantık üzerinde çalışıyor idi. “Hayır bu adamlar niye bu ütünün önünü fiti fiti ediyolar anlamıyorum, şebeklik ulan bu, başka bişi deil, bırak gelsin ütü işte, hayır fiti fiti ediyon da noluyo” der, sürtünme katsayısı denilen şeyi bilmediğimizi kanıtlardık.

Bir de buz hokeyi vardır ki, biz Türklere en yakın ruhta olan sporlardan biridir. Hiçbişide bişi yokken, o rakibi omuz darbesiylen cama yapıştırmak kadar güzel bir duygu var mıdır acep. Golünü molünü istemez, güzel çalımları falan görmez, “Oahhh ne kodu be adam, yere yapıştırdı” diye zıplardık. Keşke bizim de buz hokeyi oynama gibi bir şansımız olsaydı diye düşünüp, soba borusunun demirini sopa yapar, kibrit kutusunu da fak yerine kullanır, evdeki, vazoymuş, cammış çerçeveymiş hepsini indirirdik.

Evet isterdik buz hokeyini salonunda oynayalım ama daha doğru dürüst kapalı spor salonumuz bile yokken, varolanları suyla doldurup dondurmak ve erimesin diye kasmak pek tabi biz Türklere ağır gelir. Belki bu yüzdendir buz hokeyinin güreşten daha az tanınır olmasının sebebi.

Hey gidi hey, ne güzeldir bu kış sporları… Ne güzeldir engelli slalom, ne güzeldir uzun atmala… Teeeeey tey…

 
 
  Bugün 22 ziyaretçi (30 klik) kişi burdaydı!